Ruh Eşim
Hani olur ya bazen "ben seni nereden tanıyorum" durumu. İşte sanırım o tarif edemediğimiz durum bizim zamanımız ile ilgili değildir. "Ruh tanışıklığı" diyorum ben buna.
Ruhlarımızın nereden geldiği, nereye gittiği bir bilinmez. Bir çok farklı zeminde ve yaklaşımla bu durum tarif edilmeye çalışılıyor. Ben bunların hiç birinde uzman değilim. O nedenle burada kendi deneyimlerim üzerinden tanımlamaya çalışacağım. Diyeceksiniz ki ne yaşadın da ne anlatacaksın! :) Ben kayıp Ruh Eşimi buldum. Hatta bulmaktan öte ona dokundum! Evet ilk söylendiğinde sıradan gelebilir sizlere. Ancak ben her zaman insanın arayış içinde olmasını, eksik olmasına bağlamışımdır. Her anlamda eksik yaratılmış varlıklarız biz insanlar. Ruhlarımızda öyle!
Bedenimize dair eksiklikleri gidermek daha kolaydır. Elbise gibi. Deneriz olmaz ise değiştiririz ve elbise ile aramızdaki ilişki onu giydiğimiz sürecedir. Elbise değişince duygusal bir boşluğa düşmez yada pişmanlık duymayız. Yani eşyaya dayalıdır bedenin eksiklikleri.
Ama RUHUMUZ?
Ruhumuz öyle kolay kolay tamamlanacak bir varlık değil. Sonsuzluktan çıkıp gelmiştir ve yine sonsuzluğa doğru yolculuk etmektedir. Bedenimiz gibi sınırlı bir yaşama ait basit istekleri yoktur. Dolayısıyla eksiklikleri de o derece büyüktür.
Nedir peki Ruhun en büyük arayışı?
Elbette ki AŞK! Diyeceksiniz yine aynı yerdeyiz, AŞK :) Evet bu kelime o kadar derin ki, düşünün sonsuzluk içinde yolculuk eden Ruhumuz, sürekli olarak O'nu arıyor. Yani öyle kolay değil O'na ulaşmak. İşte bazen mucizeler olur bu hayatta. Bedenlerimiz içindeyken en büyük eksiğimiz olan Ruh Eşimize rastlarız! Bu bir mucizedir. Öyle sıradan bir durum değildir. Bedenimiz ve aklımız çok kez aşık olduğu yanılgısına düşer. Yanılgı diyorum çünkü bu benim tanımım değil. Değil midir bir çok Aşk tanımı; Aşk geçicidir. Bu tanım, bedenimiz ve aklımız ile yaşadığımız Aşk için geçerlidir. Hatta bunu yaşamamız boyunca o kadar çok yaşarız ki, Aşk bir çoğumuz için aptalca bir duygu, gereksiz, acı veren bir durum olarak tanımlanmıştır. Günümüz ilişkilerinin "yozlaşmış" olmasının en temel nedeni, bedenimiz ve aklımız arzularını Aşk olarak tanımlayıp, onların eksikliklerini giderirken bunu Aşk yaşamak olarak tanımlamamızdır. Aşk bu kadar ucuz değildir. Bu yozlaşma meselesine burada daha fazla girmek istemiyorum ama bir gün bunu da konuşuruz burada.
Dedim ya ben Ruh Eşimi görebildim, dokunabildim diye, işte benim yolculuğum bu noktada gerçek bir amaca hizmet etmeye başladı. Ruh Eşiniz öyle bir zamana bir an'a ait değildir. Tek bildiğim bir şey var, O'nu gördüğünüz an Ruhunuz bedeninizi terk etmek istercesine sığmıyor içinize. Elinizde bir ateş tutuyor gibisiniz. Bırakmak istiyorsunuz ama yanmak öyle bir hal alıyor ki, o ateşin sıcaklığını terk edemiyorsunuz. İşte Ruhlar kavuşmuş oluyor. Kayıp parçalar tamamlanmaya başlıyor. Sizin için dünya yeniden kurulmaya başlıyor. Dünyanızın altı üstüne, üstü altına, sağı soluna geçiyor. Bu hayata ait kurallar, söylemler her şey geçersiz kalıyor. Artık başka bir dilden konuşmaya başlıyorsunuz. Sahip olduklarınız anlamını yitiriyor. Her şeyinizi O'na vermek istiyorsunuz.
Peki O'nu bulmuşken Ondan uzak kalabilir misiniz?
İşte aramaktan daha zor olan kısmı bu; Kavuşamamak! Görmüşken, dokunmuşken, öpmüşken, koklamışken kavuşamamak! Ruh Eşinizin bir kavuşamaz bedene hapsolmuş olması. O bedenin tutsaklığına boyun eğmiş olmak zorunda kalmak? Bu, arayışınızdan daha zor olan kısmı. Ararken özgürsünüz. Ama kavuşamazken tutsaksınız!
Bu bir yolculuk dediğim gibi. Sonsuz bir yolculuk. Kaç kere yanmak, kaç kere yeniden doğmak gerekiyor bedenlerimiz için bilemiyorum ama Ruhlarımız eşini bulana kadar, bulup da tutsak olmayana kadar devam edecek bir yolculuk. Üzücü olan bu an'a ait olan bedenlerimizin ve aklımızın, o an geldiğinde yani Ruhlarımız gerçekten kavuştuğunda yaşanacak olanı bilmeyecek olması. Hangi bedende ve hangi zamanda kavuşulur bilemiyorum ama kavuştuğumuz an o malum söz yine tekrar edecek; "ben seni bir yerden tanıyorum".
Elbette şimdiki zamanı yaşayan bedenim ve aklım için bu karşılaşma gerçekleşmişken O'nu yaşamak dileğim. Çok şükür bu kısa hayatlarımızda bizlere sonsuz dilek hakkı verilmiş, hepsi gerçekleşmeyecek olsa dahi! Bu nedenle sonsuz dileme hakkımı kullanarak ben dilemeye, dileğimin gerçekleşmesini beklemeye devam ediyorum.
İşte dileğim:
Zaman geçiyor sevgili Ruh Eşim. Sevinçlerimiz, acılarımız, sözlerimiz ne kadar büyük olursa olsun. Eğer bu dünyaya tek geliş şansımız var ise, o bu andır. Bu an'ı kaçırmak ve son nefesimde pişmanlıkla bu dünyadan göç etmek istemiyorum. Ben hazırım ellerini tutmaya. Saygısızca yaşamak değil dileğim. Gereği gibi yaşamak. Gereği ne ise yapmak. Korkmamak. Başkalarına göre değil, kendi terazimize göre ölçerek, kimseye tutsak kalmadan ama kimseyi de tutsak bırakmayarak yaşamaya hazırım. Ne kadar zamanım kaldığını bilmiyorum ama kalan zamanımı seninle yaşamak istediğimi biliyorum. Ben SEN'i diliyorum. Bir BAHAR güneşi gibi ruhumu ısıtmanı, eksiklerimi tamamlamanı, eksiklerinin tamamlayıcısı olmayı, bir elimle bir elini tutmayı, diğeri ile tüm dünyaya meydan okumayı diliyorum.
İşte kullandım sonsuz dilek haklarımdan birini daha. Kalanlar mı ne olacak? Dilemeye devam edeceğim. Sana kavuşana kadar, BAHAR gelene kadar!
Hasretle...
edizzzz
Comentarios